15.6.09

Ali Baba'nin Hazinesi

Sene 2006, aylardan Haziran...

Istanbul'dan Fransa'nin kuzey bati sehri Dinard'a yola çikis zamani gelmis, çatmis.
Göztepe'deki benim ve Bebek'teki esimin evi hummali bir sekilde toplanip kolilere yerlestiriliyor. Bebek'teki evden ben, Göztepe'deki evden de annem mesul. Biz sadece nakliyat sirketinin elemanlarina nezaret ediyoruz. Iki evde de üç gün süren hummali çalismadan sonra esyalar toplanmis, itinayla kolilere konulmus, hatta esimin motosikleti ile benim piyanom da özel kasalara yerlestirilmis. Bu toparlanma islemi bittikten sonra biz Fransa'ya dogru iki bavulumuzla yola çikabiliriz artik.

Yaklasik bir ay sonra Türkiye'den esyalar eksiksiz, firesiz, tek parça olarak ulastilar Dinard'a. Iki basimiza iki evin esyasini (yaklasik 50 m3 kadarcik) tek eve yerlestirme asamasi gerçekten pek bir zorluydu. Neyse o kismi hiç mi hiç hatirlamak istemiyorum. Koli aç, koli bosalt, yerlestir, vs, vs...


Nereden geldim bu konuya ta 3 sene sonra?

Yaklasik 3 ay önce Nairobi'de elektronik bir piyano (tasimasi kolay diye bu sefer elektronik tercih ettim) satin aldim ve yillar sonra müzige tekrar geri döndüm bu sayede. Hatta bu hiz London Music School'un Ekim ayinda Nairobi'deki sinavlarina (grade 5) de hazirlanmaya basladim. Fransa'ya gittigim de pratik yapabilmem için oradaki piyanomun acilen akorda ihtiyaci vardi. Neyse Mayis tatili için Dinard'a dogru yola çikmadan önce birini ayarladik akord yapmasi için piyanomu. Akordcu bey geldi ve islemine basladi. Yaklasik bir saatlik akord isleminden sonra beni yanina çagirdi. Sandim ki "Akordunu yaptim piyanonuzun, denemek ister misiniz?" diyecek. Yanina gittigimde odanin isil isil aydinlandigini fark ettim ve piyanoya hayretler içinde bakakaldim. Akordcu bey akord islemini tamamladiktan sonra piyanonun alt kisminda bulunan tahta paneli açmis. Açar açmaz da oda adeta Ali Baba''nin hazinesiyle isil isil aydinlanmis. Meger annem -hani benim Göztepe'deki evimin toplanmasindan sorumluydu ya - evdeki bütün gümüsleri piyanonun alt kismindaki bölmeye doldurmus tasinma esnasinda. Benim altin, gümüs, vs degerli madenlerle pek isim olmadigindan esyalari yerlestirirken aklima bile gelmedi nerede bu gümüsler diye düsünmek.

Ben piyanonun alt bölmesini isil isil görünce bir süre gülme krizine tutulup, ardindan akordu yapan beye durumu lisani münasiple açiklamaya çalistim. Anlatabildim mi? Hadi anlattim da, o anlayabildi mi? Pek emin degilim.


Isil isil piyano, hele hele akordcu beyin o saskin bakisi ve canim annemin pratikligi aklima geldikçe gülüyorum...

12.6.09

Siluet


Suya, sabuna ve hatta hele hele firçaya hiç dokunmadan, sadece resim biçagiyla yaptigim son resmim.

10.6.09

Ablamdan derlemeler (II)

Bu aralar hiç yazasim yok.

Ben de "Ablamdan derlemeler" adi altinda bir yazi dizisine basladim.

Sözü ablama birakiyorum.

Cocukluk Askim

"Planlanmış bir şey değildi, herşey bir anda kontrolümün dışına taştı. Uzun zamandır tanışırız onunla, ta çocukluk yıllarımdan beri. Bugün tamamen tesadüf eseri karşılaştık. Daha doğrusu ben onu onca kalabalığın arasında fark ettim ve gördüğüm an sanki büyülendim. Ne kadar değişmiş, bunca sene evvelinden hatırımda kalandan çok farklılaşmıştı. Boyu epey uzamış, yüzü incelmiş, burnu da sanki sivrilmişti. Çok doğal tabii, aradan geçen yıllar hangimizi değiştirmedi ki. Bakışlarım üzerinde odaklandı ve uzun bir süre öyle kaldım.

Eskiden de beğenirdim kendisini, ama hiç öyle bugünkü gibi yoğun duygular değildi hissettiklerim o dönemler. Hatta annemlerin zoru ile sürdüğü bile söylenebilir o ufak yaşlardaki masum arkadaşlığımızın. Yaş ilerleyince aşık olmak kolaylaşıyor galiba. Benden hiç beklenmeyecek bir davranışla tüm kadınsı cazibemi yoğunlaştırarak ona doğru ilk hamleyi yaptım. İnanması çok zor ama ilk görüşte aşk dedikleriydi bu belki de. Hani şu hep filmlerde görürüz, romanlara da konu olur ya, o tarz bir şey.

Aramıza giren onlarca kadını elimdeki koca çantanın da yardımı ile iterek kendime ona doğru bir yol açtım ve onun da beni fark etmesini sağladım.
Şaşırdı beni görünce, anında tanıdı. Klasik uzun seneler görüşmemiş iki yakın arkadaşın muhabbeti gibi başladı konuşmamız. Aradan geçen yıllarda neler yaptık onları paylaştık birbirimizle, kimi zaman konuşarak kimi zaman sadece gözlerimizle.

"Bir özür borçluyum ben aslında sana" dedi apansız ve "Neden" diye sormama fırsat vermeden devam etti "Bir keresinde oynarken beni çok zorlamıştın, ben de dayanamayıp vurmuştum". Bir başka sefer de söylediğine göre onun yüzünden kayıp, dizimi incitmişim. Hiç hatırlayamadığımı söylediğimde "Ben seninle ilgili tüm yaşadıklarımızı hiç unutmadım, acı, tatlı hepsini hatırlıyorum" dedi. Uzun seneler beni aramış ama izimi kaybetmiş. Yavaş yavaş benim de hafızamda eski anılar canlanmaya başladı. Bir bayram günü ağaca tırmanmaya kalkmıştık da benim dikkatsizliğim nedeniyle düşüp burnunu yaralamıştı. Meğer o gün oluşan hasardan dolayı seneler sonra ameliyat olmuş, ondanmış burnunun incelmesi. "Yakışmış yeni burnun" dedim. "Ben de modaya uydum, estetik yaptırdım" dedi. Utandı, mahçup bir çocuk gibi gözlerini benden kaçırdı.

"Çocuktuk o zamanlar" dedim. "Evet artık büyüdük. Ben tüm yaşantım boyunca hep seni yanımda görmek, seni mutlu etmek ve sana sıkı sıkı sarılmak istedim" dedi. Bunları söylerken gözlerinde yine o eski masum ifadeyi yakaladım. Yanakları heyacandan kızarmıştı. "Ama bunu ben hiç bilmedim ki" dedim "bilsem tüm yaşananlar çok farklı olurdu". Durdum sonra bir müddet ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmeden. Benim suskunluğumdan cesaret alıp sordu "Var mısın bu kez denemeye?" O an sanki onun yanaklarının kırmızısı bana geçti. Karşımda durmuş benden bir cevap bekliyordu. Düşünceler beynimin içinde bir yandan diğerine akıyor, zıt fikirler net bir şekilde düşünmeme engel oluyordu. İçimde bir ses "Sen değil miydin hayatına bir renk katmak isteyen, bir kez denesen ne çıkar?" diye yankılanırken diğer bir ses "O kadar alımlı ki, tüm kadınlar peşinde. Nasıl elinde tutacaksın, iyi düşün" diye beni uyarmaya çalışıyordu. Kafamdaki bu farklı uçlara gidip gelen fikirlerin yarattığı karmaşa, bunun yanısıra bu tesadüfün doğurduğu mutluluk, diğer kadınların haset dolu bakışları arasında onunla aramızda kurduğumuz köprü ve bu sırada aklımdan geçen "Olur mu acaba, olursa nasıl olur, elalem ne der, uygun kaçar mı, Zeynep peki nasıl karşılar" soruları içinde bunalmış bir halde hiç kolay olmadı karar vermek.
Sonunda üzerimdeki tüm toplum baskısını, senelerin alışkanlıklarını, kimin ne düşüneceğini hiçe sayarak zincirleri kırdım. Cesaretimi topladım ve denemeye karar verdim. Elimi uzattım, rafta duran kırmızı rugan iskarpinin sağ tekini aldım. Ayağıma geçirdiğimde söylediği gibi özlemle sıkı sıkı sarıldı."



18 Eylül 2008 TJ, yani ablam...

Ayni konuyu Ayse Arman da Hürriyet Gazetesi'ndeki kösesinde islemis. Ben aylar önce ablamin makalesini okumus ve çok begenmistim. Geçen gün Ayse Arman'inkini okudugumda yorumum "Ne avam bir makale" oldu.

Varin ikisini de okuyun ve kararinizi siz verin...

5.6.09

Konuk yazar...

Bari Nairobi'ye konuk edemedim ablami tam 9 aydir, ben de bloguma konuk edivereyim dedim.
Bugün yazmis oldugu capcanli traji-komik e-mailini noktasina, virgülüne dokunmadan yayinliyorum.

"I. Allaaaaahhhh, Mahallede Olay Var!

Akşam haberlere bakın bizim mahalle çıkacak. Deminden beri bir polis sirenleri, bir ambulans sesleri, nasıl gürültü Ethemefendi Caddesinde anlatamam. Zeynep (pek degerli yegenim olur kendisi, bu Pazarki SBS sinavina hazirlaniyor, buradan zihin açikligi diliyorum Zeynoma)çalışmayı bıraktı, ben önce kızdım ne meraklısın diye ama sonra baktım olay var gibi. Çıktık balkona ki ne görelim tüm mahalleli balkonlara fırlamış. Yolda trafik durmuş, bir insan kalabalığı görmelisiniz. İnsanlar balkonlarda ellerinde kameralar çekim yapıyor. Kimisi camlardan aşağıya sarkmış, nerede ise dengeyi kaybedip aşağı düşecek. Al sana yeni bir olay daha. Ben tabii bilirsiniz böyle durumlarda olay yerine gitmem, Murat en iyi bilir bunu. Ama meraktan da içim içimi yer. Ne oldu, trafik kazası mı, birini mi vurdular, aile içi bir olay mı, organize terör olayı mı diye merak ederken bizim apartman görevlisi Cemal mutlaka gitmiştir oraya diye düşünüp kendisini cepten aradım. "Neredesin Cemal, mahallede olay var galiba" dememle "Abla merak etme ben olay yerindeyim" dedi ve yüreğime su serpti. Cemal orada ise olay çözülmüştür rehaveti çöktü bir anda içime. Ethemefendi'de bir Finansbank vardır tam bizim balkondan da görünür, meğer orada soygun varmış. Soyguncu ya da soyguncular güvenliği bacağından vurmuş, ama polisimiz soyguncuları yakalamış sanırım ki en son balkondan içeri girmeden evvel gördüğüm sahnede iki polis memuru öpüşmek suretiyle birbirlerini kutluyorlardı. Şu an hala polis arabaları, olay yeri inceleme ekipleri olay mahalline intikal etmekte, kalabalık hala aynı şekilde sokakta, balkonlarda. Migros'un kasiyeri bile olayı izlemek için kasasını bırakıp dışarı çıkmış, yani o derece heyecanlı bir olay. Şu an bankanın önüne sarı bantlar çekildi, kimse yaklaştırılmıyor. Zeynep'te heyecan son safhada, bilirsiniz bayılıyor TV'de CSİ izlemeye. Tutturdu ben de gideceğim oraya diye. Durun kızı zaptetmeliyim, burada kesiyorum şimdilik. Beni izlemeye devam edin. Olay yeri uzaktan inceleme ekibinden Şekip

II-Olay Yeri Karşısı Kasap Yerinden Naklen Bidiriyorum.
Biraz evvel çıktım dışarı mahallenin kasabına gittim, ayıptır söylemesi kıyma almak için. Dana kıyma tercih ediyorum ben, daha yağsız oluyor. Gerçi şimdi uzmanlar kuzu eti ve kıymasını tavsiye ediyorlar, hormonsuz olması nedeniyle ama yaz gelmiş her taraf sıcaklamış bu zamanda kuzu mu kalır hepsi olmuş koca koyun. Koyun da kokar, biliyor musunuz. Neyse, gittim kasaba ki önü TV kameramanları ile ana baba günü. Arka plana olay mahalli banka şubesini alarak her kameraman o an önünden kim geçerse kolundan tutuyor ve başlıyor sormaya. Aman beni de yakalar biri diye kasabın en dip köşesine doğru meylettim ve başladım bilgi toplamaya. Bizim kasap bu arada olay mahallinin 50 m çapraz uzağında hemen söyleyeyim bilmeyenler için. Kasap Abdullah Efendi pek gururlu, ağzı kulaklarında "Akşam izleyin haberlerde benim büyük oğlan konuştu hep kameralara" diyor. Büyük oğlan ise hem babası kendi ile gururlandı diye hem de kardeşine aile hiyerarşisindeki konumundan dolayı bir çalım daha attı diye gururlu. Kardeş ise hasetle karışık bir bir pişmanlık içerisinde: "Ben de izledim olayı başından sonuna kadar ama hep abimi çekti kameralar" diyor. Dedim "İlerideki Turkcell bayii önünde bir kamera daha var, bir görün istersen. Ben baştan sona izledim olayı de. Biraz heyecan kat konuşmana, hatta silah sesini ilk ben duydum de. Bak gör sen de çıkarsın akşama TV'lere" diye. Bakalım akşama hep beraber seyredelim bizim kasabın oğlanları, hangisi daha fazla rating alacak? Bu arada Abdullah Efendi'den öğrendiğime göre fail banka şubesinden çıkıp güvenlik görevlisini ayağından vurarak etkisiz hale getirmiş ve tam şubenin karşısındaki daha evvel bizim mukim olduğumuz Değerbilir Sokak'a doğru yönelmiş. Bu esnada bizim kasabın yanındaki dükkanlardan birinde alışveriş yapan bir gözüpek müşteri- ki bu da hissetiğim kadarı ile bizim kasabın olayla ilgili gurur duyduğu bir ikinci konu. Yani kendi dükkanının sırasındaki bir başka dükkanda alışveriş yapmakta olan bir müşterinin olaya müdahale etmesi- soyguncunun peşine düşüp her ne şekilde oduğunu bilmediğim bir usulde kendisini etkisiz hale getirmesidir. Bu noktada bilgim eksik kaldı, konuyu birazdan sizler için tam köşedeki Turkcell bayiinden araştırmak üzere çıkacağım. En sıcak haberlerim ile karşılaşacağınız bir sonraki emailime doğru hepinizi sevgiyle uğurlarım.

III- Süper Babaanne.
Hayret içindeyim, kısaca size de yazayım sonra kayınvalideme gideceğim kendisini sakinleştirmek için. En son aldığım habere göre kayınvalidem saat 11 de tam olay mahallinin karşısında benim biraz evvel gittiğim kasabın yanındaki dükkanlardan birinden çıkmakta imiş. Meğerse bizim kasabın bahsettiği gözüpek müşteri benim kayınvalidemin ta kendisi imiş. Kayınvalidemi görmüş olanlar kendisini şöyle bir gözlerinde canlandırsınlar. Görmemiş olanlar için ben anlatayım 145 boy, 45 kg çıtı pıtı bir hanımdır. Neyse dükkan çıkışında Şadiye Anne'nin soyguncuyu görmesi ile elindeki şemsiyesinin kanca ucu ile çelme takması bir olmuş. Tökezleyerek yere düşen soyguncunun üzerine etraftan olayı gören millet çullanmış da adamın silahına rağmen etkisiz hale getirilmesi böylece mümkün kılınmış. Hikayenin bu son noktası, yani kayınvalidem tarafından şemsiye ile çelme takılma bölümü hariç diğer her anlatılan ayrıntısı aynı ile vakidir. Biraz evvel kendisi ile telefonda görüştüğümde onun da olay saatlerinde bankanın karşısında olduğunun duyunca böyle bir sona bağlamak geldi içimden. Böyle olsa ne farklı bir final olurdu değil mi? :) "