31.5.10

Israil'i siddetle kiniyorum...



Sandy Tolan'in Israil ile Filistin tarihini iki aile üzerinden anlattigi romani Limon Agaci'ni halen okumadiysaniz tam zamanidir derim...

30.5.10

Sevgiyi Tuslara mi Yaziyorsunuz?

Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, ..."Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?

Müşfik KENTER


Ne de güzel dile getirmis kelimelerinde günümüz insanini Müsfik Kenter. Geriye dönüp de baktigimda ben de bir dönem hepimiz gibi tuslarla uzuuuun vakitler geçirdim. Uzun zamandir da artik zamanima yazik etmeye içim el vermiyor. Dolayisiyla laptop'imla, internetle eskisi kadar hasir nesir degilim ve bundan da ayri bir keyif aliyorum. Cünkü sevdiklerime, hobilerime böylelikle daha fazla zaman ayirabiliyor, dogayi kokluyor, daha fazla dokunuyor, yeni açan tomurcuklari, mutlu bir çocugun gülüsünü fotograflarimda ölümsüzlestirmeye çalisiyorum.
Sizlere de tavsiye ederim efendim....

20.5.10

Paris'te beş büyük ustanın tabloları çalındı

Paris'teki Modern Sanatlar Müzesi'nden Pablo Picasso, Henri Matisse ve diğer bazı büyük ustalara ait 5 tablonun çalındığı açıklandı.

Paris'teki Modern Sanatlar Müzesi'nden Pablo Picasso, Henri Matisse ve diğer bazı büyük ustalara ait 5 tablonun çalındığı açıklandı.

Fransız polisi, çalınan tabloların toplam değerinin 500 milyon euro (618 milyon dolar) dolayında olduğunun tahmin edildiğini kaydetti.

Tabloların dün gece saatlerinde yerlerinden alındığı ve bu sabah kayıp olduklarının bilidirildiği açıklandı.

Eyfel Kulesinin karşı yakasında, Sen nehrinin kıyısında bulunan Modern Sanatlar Müzesi, kordon altında tutuluyor.

Çalınan tablolarin;


Pablo Picasso'nun Le pigeon aux petits pois,

Henri Matisse'in La pastorale,

Georges Braque'ın L'Olivier près de l'Estaque,,
Amedeo Modigliani'nin La femme à l'éventail,

ve Fernand Léger'nin Nature morte aux chandeliers adli eserleri oldugu belirtiliyor.

Paris Modern Sanatlar Müzesi yetkililerinin, hırsızlığı, bu sabah bir pencere ve kilidin kırılmış halde bulunmasıyla ortaya çıkardıkları bildirildi.

AP Haber Ajansı, Paris savcılığına dayanarak, güvenlik kameralarında, tek başına hareket eden maskeli bir şahsın pencereden müzeye girdiğini ve tabloları alıp çıktığını gösteren görüntüler bulunduğunu belirtti.


Haber kaynak: Hürriyet, Dünya Haber, 21 Mayis 2010

19.5.10

Tam Zamaninda

Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.

Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.

Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.

Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.

Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.

Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.

Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.

Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.

Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.

Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.

Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.

Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.

Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.

Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI...


Can YÜCEL

13.5.10

Samburu Ulusal Rezervi, kuraklik ve sel felaketi...

Dün ögleden sonra eve dönerken siddetli bir yagmur basladi. Arabanin silecekleri kifayet etmiyordu adeta. Yagisli sezonun sonuna geldik ama yagmurlar bir türlü dinmek bilmiyor. Aklima birden "Bardaktan bosanircasina yagmur yagmak" deyisi geldi. Dedim hayret ne zaman evlendi de bosaniyor? Hiç haberim yok. "Bosanmak öyle bardaktan akar gibi kolay olmuyor." dedim. Hatta diger bir deyisle "Insan sudan çikmis baliga dönüyor". Aklima ardindan fransizcadaki "Pleuvoir comme vache qui pisse/inek iser gibi yagmur yagmak" deyisi geldi. Ve ardindan da ingilizlerin deyisi "It's raining cats and dogs/Kedi köpek yagiyor" takildi aklima. Hangi lisan bu konuda daha yaratici diye varin siz karar verin artik. Diger dillerde de böyle deyisler varsa yorum kismina yazarsaniz sevinirim. Ablamdan almancasini bekliyorum mesela.

Neyse biz konumuza gelelim. Geçen sene kurakliktan hayvanlar telef olmus (Tsavo Park'da 150 fil, Masai Nehri'nde 600 suaygiri), tarim da negatif etkilenmisti. Bu sene de tersi Kenya fazla yagistan sikayetçi. Bu ne perhiz bu ne lahana tursusu demeyin sakin. Paskalya'da Kenya Dagi'nin eteklerindeki Samburu Ulusal Rezervi'ne gittigimizde karsilastigimiz manzara bizi adeta dehsete düsürdü. Paskalya'dan bir ay önce biz Fransa'dayken sagnak yamurlar neticesinde Ewaso Ngiro Nehri 4 Mart sabaha karsi tasmis ve nehir kiyisindaki otelleri tabiri caizse silip süpürmüs. Paskalya'ya sadece 2 gün kala rezervasyon yaptirdigim için turizm firmasi bana sadece iki otel önerince tatil dolulugu dolayisiyla buralarin en iyi zincir oteli Serena'yi önermeklerini düsünüp, seçeneklerden birinde karar kilmistik. Megerse mesele baskaymis. Serena da 4 Mart sabahi o silinip, süpürülen otellerden biriymis. Bunu ögrenir ögrenmez Serena Otel'e dogru yola çiktik. Serena Otel'e Samburu Rezerv'den geçilen köprü yikilmis. Daha dolambaçli bir yol izleyip nihayetinde Serena Otel'e ulsatik. Otel kapi duvar. Içerideki güvenlikten oteli gezmek istedigimizi söyledik. Kirmadilar bizi. Hem gezdirdiler hem de hikayeyi anlattilar. Sabaha karsi 6 sularinda Kenya Dagi civarinda yagan yagmurlarin nehri tasirmasi sonucu bütün bungalowlarin cepheleri yikiliyor, içerideki tüm esyalar tavana vuruyor ve hatta orada asili kaliyor. Allahtan Serena personeli uyanikmis o saatte. Tüm misafirleri uyandirip hizli bir sekilde oteli tahliye etmisler. Suyun seviyesi yaklasik 5 metre civarina yükselmis, bungalowlarin üzerinden tasarak restoran kismina ulasmis. Bu felaket gece yarisi olsaydi hayli can kaybi olabilirdi. Güvenlik görevlileri sigorta sirketinin gelip hasar tespit yapmasini bekliyordu. Serena çoktan daha yükseklerde bir arazi bulmus bile yeni otelini insa etmek için. Eski otelin yeni sahipleriyse restorandaki bara kurulmus maymunlardi. Bir aydir atilmayi bekleyen çöpleri didikleyip içindeki çürümeye yüz tutmus salata parçalarini yiyorlardi.
_
_
_
Dün sabah yardimcimiz Beatrice'e "Biz yokken çok yagmur yagdi mi? Herhangi bir can kaybi var mi? diye sordum. (Bu arada biz yine 2 haftaligina Fransa'daydik da) Megerse geçen hafta yagan siddetli yagmurlarda Turkana Gölü civarinda olusan toprak kaymasi sonucunda bazi evler toprak altinda kalmis ve ölü bilançosu 70'in üzerinde. 10.000'lerce kisi de tahliye edilmis. Ulasim kesildigi için nakledilemeyen tarim ürünleri de çürümeye birakilmis.

Sanki doga bizden öcünü aliyor. Geçen sene kuraklik bu sene sel felaketleri. Daha nereye kadar?

Samburu Ulusal Rezerv'den bahsetmeden önce Ulusal Park ile Ulusal Rezerv'in arasindaki farka deyinmek istiyorum. Ulusal parklarin sinirlari çitlerle çevrili ancak ulusal rezervlerin sinirlari harita üstünde belli olsa da sinirlarinda çit yok. Dolayisiyla hayvanlar diledikleri gibi dolasim halindeler. Hatta eger rezervlerin yakininda bir yerlesim varsa kurak sezonda özellikle hayvanlara rastlanabilirmis. Açik bir pencereden bir zürafa kafasini uzatmis musluktan su içiyor mesela.
_
_
_

_

dik-dik

_
_

_

Kenya Dagi'nin eteklerinde kurulu 3 ulusal rezervden birisi Samburu Ulusal Rezervi. Samburu Rezerv'e hemen komsu olan rezerv Buffalo Springs. Digeri ise Shaba Ulusal Rezerv. Eger bir rezerv için giris ücreti ödediyseniz ayni biletle diger rezervlere ödeme yapmadan girebiliyorsunuz. Su anda yikik olan köprü Samburu ve Buffalo Springs Rezervleri arasinda kolay geçisi sagliyormus bir zamanlar. Tam da yagisli sezonda gittigimiz için Samburu ve Buffalo'da doga canlanmis, bitkiler degisik tonlardaki yesil renklerini adeta sergiliyorlardi. Bu renk armonisi arasinda hayvanlari seçmekte biraz zorlandik. Ha, iri boyutta olan hayvanlar, fil, zürafa, vs, her kosulda kendini belli ediyorlar. Degisik kus türlerine rastlamak mümkün. Rezerv adeta en minik antilop cinsi, ürkek dik-dik cenneti. Kuru sezonda yeni Serena Otel kapilarini açinca görüsmek üzere Samburu...

Bu gezide ögrendigim en önemli sey yagisli sezonda asla nehir kiyisindaki bir otelde kalmamak. Kisa gezinin kari...

11.5.10

Fransa'nin fotografli kisa bilançosu...

Uzun uzun yazmayacagim bu sefer Fransa'da neler yaptim, nereleri gezdim, neler yedim, vs, vs. Zaten yol yorgunuyum, sabaha karsi ulastik Nairobi'ye. Dolayisiyla hiç halim yok yazi yazacak. Dün Paris CDG Havalimani'nda THY Istanbul uçusunu beklerken pek emin degildik Istanbul'a uçabilecegimizden. Kül bulutlari dolayisiyla Atatürk Havalimani trafige kapatilmak üzereydi ki kül bulutuna teyet geçip Nairobi'ye ulasmayi basardik. Buralara alismak yine birkaç günümüzü alir. Gerçi uyku gözlerimden aksa da disiplinli bir ögrenci olarak müzik okulumun yolunu tuttum ögleden sonraki teori dersim için. Amacim bir tasla iki kus, hem müzik hem de biraz alis veris yapmakti. Cenem düsmeden önce ben en iyisi sizi Fransa fotograflarimla basbasa birakayim. Biraz da onlar anlatsin...



Le Petit Palais'deki Yves Saint Laurent sergi meraklilari uzun kuyruk olusturmus.

_


Seine Nehri'ndeki mesken olarak kullanilan, kiyiya demirlemis mavnalardan birinde James Bond'un suda yüzen, pervaneli arabasinin bir benzeri.

Paris Belleville semtinde saksi niyetine kullanilan ilginç bir araba.

Paris'in güneyi, Melun'da bir sato. Kapaliydi giremedim, ben de disaridan fotografladim.
_

_

Yüzyillardir sanatçilarin Paris'de bulusma noktasi Monmartre.
_
_
_
_
Le Sacré-Coeur...
_

_
_

Andante Ödülleri Sahiplerini Buldu

Andante klasik müzik dergisinin öncülüğünde bu yıl ilk kez verilen Andante 2010 Klasik Müzik Ödülleri, 7 Mayıs 2010 Cuma akşamı Rahmi Koç Müzesi’nde yapılan törenle sahiplerini buldu. Türkiye’de klasik müzik alanında bugüne dek bu kapsamda düzenlenmiş ilk ödül organizasyonu olan Andante 2010 Klasik Müzik Ödülleri bu yıl toplam 28 kategoride dağıtıldı. Ülkemizde klasik müzik alanında karar alıcı/kanaat önderi konumundaki kişilerin arasından seçilerek oluşturulan 54 kişilik jüri heyetinin oylarını kullanması sonucunda, Türkiye’de 2009 yılı boyunca klasik müzik alanında kendi kategorilerinde en iyi performansı sergileyen kişi ve kurumlar şu isimlerden oluştu:

Andante 2010 Klasik Müzik Ödülleri:

1-Yılın Bestecisi -- Fazıl Say
2-Yılın Piyanisti -- Fazıl Say
3- Yılın Yaylı Çalgılar Yorumcusu -- Cihat Aşkın (keman)
4- Yılın Üflemeli Çalgılar Yorumcusu -- Bülent Evcil (flüt)
5- Yılın Orkestrası -- Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası
6- Yılın Orkestra Şefi -- Rengim Gökmen
7- Yılın Oda Müziği Topluluğu -- Borusan Yaylı Çalgılar Dörtlüsü
8- Yılın Opera ve Bale Kurumu -- İzmir Devlet Opera ve Balesi
9- Yılın Erkek Opera Yorumcusu -- Bülent Bezdüz (tenor)
10- Yılın Kadın Opera Yorumcusu -- Feryal Türkoğlu (soprano)
11- Yılın Opera Rejisörü -- Mehmet Ergüven
12- Yılın Dans Topluluğu -- Zeynep Tanbay Dans Projesi
13- Yılın Erkek Dansçısı -- Kadir Okurer (Ankara Devlet Opera ve Balesi)
14- Yılın Kadın Dansçısı -- Burcu Olguner (İzmir Devlet Opera ve Balesi)
15- Yılın Müzik Kurumu Yöneticisi -- Rengim Gökmen
16- Yılın Koro/Vokal Topluluğu -- Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu
17- Yılın Konser Salonu/Kültür Merkezi -- İş Sanat
18- Yılın Klasik Müzik Etkinliği -- Uluslararası İstanbul Müzik Festivali
19- Yılın Klasik Müzik Etkinliği -- Siemens Opera Yarışması
20- Yılın Müzik Eğitimi Kurumu -- Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi
21- Yılın Müzik Eğitimcisi -- Dilbağ Tokay (viyolonsel)
22- Yılın Müzik Yayımcısı -- Pan Yayıncılık
23- Yılın Müzik Mağazası -- Lale Plak
24- Yılın Kayıt Yapım Şirketi -- A.K.Müzik
25- Yaşamboyu Başarı Ödülü -- İlhan Usmanbaş
26- Müzik Eğitimciliği Onur Ödülü -- Edip Günay
27- Yılın Çıkış Yapan Genç Müzisyeni (30 Yaş Altı) -- Fora Baltacıgil (kontrbas)
28- Yılın Çıkış Yapan Genç Müzisyeni (17 Yaş Altı) -- Elvin Hoxha Ganiyev (keman)

Andante yazarları Serhan Bali, Kemal Küçük, Şefik Kahramankaptan, Ayşe Öktem, Ersin Antep, Ahmet Makal, Serhan Yedig ve Aydın Büke’den oluşan Andante 2010 Klasik Müzik Ödülleri Yürütme Komitesi’nin, her kategori için belirlediği ön adaylardan oluşan liste, nihai oylama için 54 kişiden oluşan jüri heyetine sunuldu.

Kategorilerinde birinci gelen kişi ve kurumlara ödüllerinin sunulacağı törende davetliler sık sık önde gelen klasik müzik yorumcularımızın icralarını dinleme olanağı da buldular. Gecenin zirve anı ise, piyanist-besteci Fazıl Say’ın geçtiğimiz günlerde Dortmund’da dünya prömiyeri yapılan Yaylı Çalgılar Dörtlüsü’nün Türkiye’de ilk kez Andante Klasik Müzik Ödülleri töreninin sonunda, Borusan Dörtlüsü tarafından yorumlanmasıydı. Merakla beklenen bu performansın dışında gecemizde ayrıca Cihat Aşkın ve Fazıl Say, Say’ın Keman-Piyano Sonatı’nı, minik yetenek Elvin Hoxha ise Bartok’un Romen Dansları’nı Fazıl Say’ın piyanosu eşliğinde seslendirdiler. Fazıl Say’ın Gershwin’in Summertime’ına getirdiği özgün yorumla hareketlenen gece Bülent Evcil ve arkadaşlarının Erkin’in Köçekçe uyarlamasıyla son buldu.

Andante dergisinin 7 Mayıs Cuma akşamı törene katılan davetlilerine bir de sürprizi vardı. Andante 2010 Klasik Müzik Ödülleri’nin destekçilerinden Extreme Audio, gecenin sonunda davetliler arasında yapılan çekilişle müzik yazarı Evin İlyasoğlu’na, Marantz ve Focal markalarından oluşan, 3.500 Avro değerindeki müzik sistemini armağan etti.

Andante 2010 Klasik Müzik Ödülleri’nin destekçilerinden, Yamaha Müzik Aletleri’nin Türkiye temsilcisi Dore Music, Yamaha’nın dünya piyasalarına yeni çıkan CF3 modeli tam kuyruklu piyanoyu, Fazıl Say’ın çalması için bu geceye tahsis etti.
Konu ile ilgili makale müzik dergisi Andante'nin internet sitesinden alinmistir.
Ne hos ülkemde klasik müzik adina böyle gelismelerin yasaniyor olmasi.
Ah, keske ben de orada olabilseydim...

8.5.10

8 Mayis'in önemi...




20. yüzyılda dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi, altı yıl boyunca, dünyanın çeşitli bölgelerinde kesintisiz savaşlarla süren II. Dünya Savaşı'nın, Alman ordularının Polonya'ya saldırdığı 1 Eylül 1939 tarihinde başladığı kabul ediliyor. Savas Polonya akabinde çok genis bir corafyaya, Avrupa, Balkan ülkeleri, vs'ye yayiliyor.

18 Haziran 1941'de Türk-Alman Saldırmazlık Paktı'nin imzalandigi tarih. Bu notada, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne saygılı olunacağı ancak, Montrö Antlaşması gereği Türkiye'nin boğazları savaş gemilerine kapalı tutma taahhüdüne sadık kalmasının gereği vurgulanmisti anlasmada.

Hitler, İsmet İnönü'ye yazdığı mektupta özetle, Alman birliklerinin Türkiye-Bulgaristan ve Türkiye-Yunanistan sınırlarına 60 km. kala duracağını bildirmiş ve bu bölgede herhangi bir toprak taleplerinin olmayacağını ve savaştan sonra Avrupa'nın ekonomisinin tekrar yapılandırılmasında Türkiye ve Almanya'nın daha da yakınlaşacağını bildirmişti. Eh, savas sonrasi emekçilerimizin az emegi geçmedi Avrupa'nin yeniden yapilandirilmasinda.

6 yil süren savasta Avrupa ve ülkeleriyle Balkan ülkeleri yüksek kayiplarla ve tekrardan insa edilmeyi bekleyen ülkeleriyle basbasa kaldilar.

Ateskes Antlasmasi tam 65 yil önce 8 Mayis 1945 tarihinde imzalandi. O tarihten beri 8 Mayis Fransa ve bir çok Avrupa ülkesinde çoskuyla kutlaniyor.

Baris ve sevgi dolu bir dünya dileklerimle, keyifli haftasonlari....

7.5.10

Yves Saint Laurent Sergisi - Le Petit Palais/Paris


(Sergide de degisik pozlarda nü fotograflarina yer verilmis YSL'nin. Onlardan biri.)

Paris'de diger ilgimi çeken sergi ise sanat yasaminin anlatildigi, yarattigi birbirinden güzel, elegan kiyafetlerin sergilendigi 20. yüzyilin gelmis geçmis en basarili haute couture modacisi Yves Saint Laurent adina düzenlenen sergiydi.

Yves Saint Laurent 1 Agustos 1936 Cezayir dogumlu. Içine kapali bir çocukluk dönemi sirasinda hep desen çiziyor ve o dönemde ileride çok ünlü bir modaci olacaginin hayallerini kurmaya basliyor. Cizimlerini gönderdigi bazi yarismalarda genelde hep ilk üçte yer aliyor. Hatta katildigi bir yarismada bir keresinde ünlü Alman, modaci Karl Lagerfeld'i alt etmeyi basariyor. Yarismalarda edindigi bu basarilar akabinde Christian Dior'un yaninda çalismaya basliyor ve kisa sürede moda konusunda önünün açik oldugunu ve yetenegini ispatliyor. 1957 yilinda Dior'un ani ölümüyle sadece 21 yasindaki Yves kendini La Maison de Dior/Dior Moda Evi'nin bas dizayniri olarak buluyor.

1960'li yillarin baslarinda YSL ve sevgilisi sanayici Pierre Bergé Yves Saint Laurent adiyla kendi moda evlerini kuruyorlar. Cift 1976 yilinda ask yollarini ayirsalar da 1 Haziran 2008',e YSL'nin ölümüne kadar ticari ortakliklarini devam ettiriyorlar. YSL modellerinde degisik ülkelerin etnik giyim tarzlarindan etkileniyor. Mesela bir dönem Hintli kadinlarin milli giysisi sarilerden etkilenip kreasyonunu bu paralelde üretiyor. Araplardan etkilenip türban kullaniyor. Afrika'dan etkilenip safari gömlekleri, takimlar dizayn ediyor. 1970'lerde dizin üstüne kadar çikan rugan çorap çizmeler yaratiyor ki ben çocuklugumda o çizmelere hayrandim. Kadinlara ilk pantalonu o giydiriyor, hem de en elegan sekliyle. Kadinlara smokin tarzi kiyafetler dizayn ediyor. Hazir giyimi dünyaya YSL tanitiyor. Ardindan diger ünlü dizaynirlar da kendi hazir giyim hatlarini hazirlayip magazalarini açiyorlar. Paris'de ilk hazir giyim magazasi "Rive Gauche" Eylül 1966'da kapilarini açiyor ve ilk müsterisi Catherine Deneuve. Giyim tarzina hayran oldugum Catherine Deneuve'e de yer verilmis sergide. Filmlerinden pasajlardaki YSL sIkligi gözden kaçmiyor. Catherine Deneuve gardrobundaki YSL kiyafetleri, aksesuarlari sergilenmek üzere Le Petit Palais'e göndermis. Hepsi bir sanat sahaseri.

Fas hayrani YSL Marakes'de bir ev alip tüm kolleksiyon çizimlerini orada yapmaya basliyor.

1983 yilinda Metropolitan Sanat Müzesi tarafindan ilk defa hayatta olan bir moda dizaynirina, yani YSL'ye basari ödülü veriliyor. 2001 yilinda o dönemin cumhurbaskani Chirac tarafindan da Legion d'honneur nişanı ile taltif ediliyor.
1 Haziran 2008'de Paris'deki rezidansinda beyin kanserinden hayatini kaybeden YSL'nin bedeni yakilarak külleri Marakeste'ki Majorelle Bahçesine serpildi.

Sergide yarattigi kostümlerden örneklerin yani sira Yves Saint Laurent çesitli videolarda desenlerini çizerken, tasarladigi kiyafetlere ufak müdahaleleriyle harikalar yaratirken yer aliyor. Serginin son salonunda yüzlerce gece elbisesinin cansiz mankenler üzerinde podyumda bir arada yer aldigi kiyafetleri gördügümde kendimi Yves Saint Laurent'in defilelerinden birinde, hem de en önemlisi, hayatinin defilesinde izleyici oldugumu hissettim. Tek kelimeyle muhtesemdi. Ne yazik ki sergide fotograf çekmek yasakdi...
Uzun bir kuyruk Le Petit Palais'nin disina tasiyordu. Kenarda kuyrukta 2 saatten fazla bekleyebilecegimize dair bazi uyarilari görsem de Paris'de son günüm oldugu için ve Agustos ayina kadar Paris'de bir daha kalip kalamayacagimdan emin olmadigimdan bekledim. Sansliyim sadece 1 saat bekledim. Ama bekledigime degdi. Sergiyi gezmek de 2 saatimi alinca Yves Saint Laurent ile 3 saat geçirmis oldum.
Sergi Agustos 2010'a kadar Paris, Le Petit Palais'de. Kaçirmayin derim...
_
_
Fotograf çekilmesine izin verilmedigi içi internetten buldugum bazi fotolari yazima ekledim.

4.5.10

Chopin ile Paris`de Rendez-Vous



Romantik dönem klasik müzigin kilit isimlerinden ve müzik tarihinin gelmis geçmis en iyi piyano müzigi bestecisi olarak kabul edilen Frederic Chopin`in 200. dogum yil dönümü dünyanin çesitli kültür baskentlerinde sayisiz etkinlikle kutlaniyor. Istanbul`da Idil Biret, Gülsin Onay, vs, gibi ünlü virtüözler kisacik yasmina 230`ün üzerine yapit sigdiran Chopin`in 200. dogum yil dönümü kutlamalari kapsaminda konserler veriyorlar. Benim de favori müzisyenlerim arasinda 1.ligi asla kimseye kaptirmayacak Chopin`in eserlerinin yorumlandigi Istanbul`daki konserleri kaçirmakta oldugum için üzülüyordum. Iki hafta önce THY`in Nairobi-Istanbul uçusu sirasinda havayollarinin aylik dergisi Skylife`da degerli piyanistlerimizden Gülsin Onay`in bir makalesi gözüme çarpti. Bundan 200 yil önce Varsova`nin küçük bir kasabasinda dogmus ve kisacik ömrüne sigdirdigi besteleriyle sayisiz müzisyenin kalbine sizmis Chopin`in onuruna Paris`de Cite de la Musique / Müzik Müzesi`nde 6 Haziran`a kadar açik bir sergi oldugunu ögrendim. Istanbul`daki konserleri kaçirsam da, piyanomda eserlerini naçizane yorumlamaya çalisan bir hayrani olarak Chopin'in Paris`deki sergisini kaçirmadim tabi ki. Iyi ki de kaçirmamisim, tek kelimeyle muhtesemdi.

Kisaca Chopin`in hayatina bir göz atalim.

Frederic Francois Chopin, 5 Mart 1810'da doğdu. Orta sınıftan bir ailenin çocuğuydu. Babası Fransiz, annesi Polonyaliydi. Babasi Fransızca dersleri vererek geçimini sağlıyordu. İlk piyano derslerini annesinden aldı. Kısa sürede çocuğun ünü çevreye yayıldı ve Polonya'nın Mozart'ı olarak anılmaya başlandı. Lise eğitimiyle birlikte özel dersler alıyor, konservatuvarda eğitimini daha üst noktalara çıkarıyordu. Küçük yaşlarda besteleriyle dikkat çekmiş, nota basımevleri onu "Kuzey Yıldızı" olarak tanıtmaya başlamışlardı. Babası ise onu yüksek müzik eğitimi için Viyana'ya göndermeye karar vermiş para biriktirmeye başlamıştı. 19 yaşında Chopin, Viyana'da ilk konserini verdi. Avrupa onu tanımaya başlamıştı. Ardından Varşova'da verdiği konserlerle ünü iyice yayıldı. Chopin, o güne kadar piyano virtüözlerinin gürültülü, gösterişli çalışlarına karşın farklı bir teknik ve duygu ile özellikle sanatçıların ve kadınların ilgisini çekiyordu. Delikanlı, Varşova'da ilk büyük aşkını da yaşayacak Konstantia'ya tutulacak ancak genç kız onu bırakıp zengin bir adamla evlenecek, Chopin'in yaşadığı bu karşılıksız aşkın ardından hüzün adeta kimliğinin bir parçası olacaktı.

2 Kasım 1830'da Chopin, doğduğu köye vedaya gitti. Köylüler ona gümüş bir kupa içinde bir avuç toprak verdiler ve yurdunu unutmamasını istediler. Bu toprak her zaman Chopin'in yanında kaldı. Genç müzisyen konserler vermek ve Polonya'nın adını duyurmak için kendi ülkesi dışındaydı artık. Kısa süre sonra Polonya işgal edilince arkadaşlarının yanında olmak için ülkesine dönmek istedi ama ailesi dostları onun Polonya'nın bağımsızlık savaşını savaşarak değil, eserleriyle vermesi gerektiğine inanıyorlardı.

Chopin'in Avrupa konserlerinde son durağı Paris oldu. Bu büyülü kent, genç besteciyi de etkisi altına almakta gecikmedi. Bundan sonraki yaşamı Paris'te geçecekti. Kısa süre içinde Liszt ve Mendelsshon'la çok iyi dost oldu. Paris onu kucaklamakta gecikmedi. Ondan ders almak, onunla tanışabilmek için herkes birbiriyle yarışıyordu. Kadınların başını döndürüyor, erkekleri kıskandırıyordu. Sürekli ders verdiği için iyi para kazanmasına rağmen elinde pek bir şey kalmıyordu. Çünkü süslü giysiler, faytonlar onun zengin sınıf arasında küçük düşmemesi için kendince gerekli harcamalardı ve parasını sürekli bu anlamsız gösteriş için harcıyordu.

Chopin'in ünü artık Avrupa'ya yayılmıştı. Notaları tüm Avrupa'da basılıyordu.

Chopin cigerlerinden rahatsizlandi. Rahatsizligi giderek ilerledi ve 17 Ekim 1849 tarihinde hayata gozlerini yumdu.

Cenaze töreninde Mozart'ın Requem'inin çalınmasını, bitmemiş eserlerinin hepsinin imha edilmesini ve yayımlanmamasını, yakılıp ortadan kaldırılmasını istedi. Ancak bu sözü yerine getirilmedi. Bitmemiş eserleri arasında bugün hayranlıkla dinlenen pek çok çalışması bulunmaktadır.

Cenaze töreninde isteği üzerine Mozart'ın Requem'i çalındı. Öldükten sonra kalbinin çıkarılarak Polonya'ya gönderilmesini vasiyet etmişti. Vasiyeti yerine getirildi. İkinci Dünya Savaşı'nda kalbin bulunduğu müze bombalanınca, isteği tam anlamıyla gerçekleşti.

Büyük bestecinin kalbi kül olup, memleketinin toprağına karıştı.

Chopin`in kalbi disindaki naasi Paris`da Le pere lachaise mezarliginda. Bir önceki Paris seyahatlerimden birinde ünlü bestecinin mezarini ziyaret etmis ve yukaridaki fotografi çekmistim.
Sergide Chopin'in parmaklarinin tuslarinda bir dönem dans ettigi piyanolarini dokunamasam da görmek, onun el yazisiyla yazmis oldugu orijinal melodilerine bakarken o parçalari dinlemek pek keyifliydi.
6 Haziran 2010'a kadar Paris'e yolunuz düserse eger sakin kaçirmayin derim bu sergiyi...

2.5.10

Bahçemizden bahar...

Geçen hafta Paris'teydim. Chopin'in 200. dogum yili sergisi ile Yves Saint Laurent onuruna Petit Palais'de düzenlenmis muhtesem iki sergiyi ziyaret ettim. Ikisi de unutamayacagim harika sergiler. Bu iki sergiden de bir sonraki yazilarimda bahsederim. Paris'de yasayan arkadaslarimla bulustum. Seine Nehri kiyisinda dolastik. Tipik Parisien kafelerinde oturduk, yedik, içtik. Simdiye kadar gidemedigim bir iki kiyida kösede kalmis müze gezdim, vs,vs,vs...
Paris sonrasi Dinard'daki evimize geldik. Fransa'nin bahari ayri güzel oluyor. Insanlar yazliklarini çikartmis, çoraplarini atip sandaletlerini giymisler. Hava biraz serinledi ama halen günesli, doga canlanmis, çiçekler açmis, etraf yemyesil. Siz de görün istedim bu güzellikleri.
Bahçemizden derledigim çiçek fotograflarimla basbasa birakiyorum sizleri.

_
_
_
_
_
_
_
_
_
_